Sokak giyiminde 2022’de genel hatlarıyla neler olduğunu ve 2023’te bizi nelerin beklediğini, Vitruta’nın kurucusu, Novapera’nın CEO’su Selçuk Gerger’in kaleminden okuyoruz.
İşte 2022, herkesin sokağa çıktığı böyle bir seneydi. Önceki iki sene nereden beslenemeyeceğini bilemeyen sokak modasına yön verenler, sizlerin malumu siber koleksiyonlara, piksellere, dijital ilhamlı işlere çok eğilmişti. Yapacak da bir şey yok, herkes gördüğü yerden beslenebiliyor. O yüzden zaten sokak modası hem ilhamın, hem yaratanın, hem de müşterinin sokakta olduğu bir moda alanı. İnsanları ekranda, Zoom’da, FaceTime’da görünce tabii ki sokak modası da dijitalleşti. Bu kısırlık içerisinde, dışarı çıkma ümidiyle hazırlanan ve ortaya çıkan 2022 sokak modasından sizce çok şey beklemeye gerek var mı bilmiyorum ama ben -sektörün içinde de olan biri olarak- 2022’nin sokak modasının en iyi yıllarından biri olmadığını söyleyebilirim.
2022 ile ilgili ana düşüncem, sokak modasının tek bir çizgide gitmediği ve dağınık olduğu yönünde. Bohem ruhu ortaya çıkaran temalara da uğrayan, klasiklere girip siyah sandaletleri de sunan, atletik giyime –“her an depar atmaya hazır” diyorum ben- de göz kırpan bir sokak modası. Bir de metalik detaylar, kargo pantolonlar, retro görünümler vardı tabii 2022’den akılda kalan.
Şimdi 2023’ten ne bekliyoruz ona bakalım.
2023’te dış çamaşır diyebileceğimiz bir akım söz konusu. Ben böyle dedim, en azından Paris ya da Milano’da iç çamaşırları jean’lerinden yukarı doğru taşmış modelleri görünce bu çıkarımı yaptım. Sadece üstten markanın isminin yazdığı bandı görmekle kalmayıp fazlasını da gördüğümüz iç çamaşırlı görünümler geliyor yani.
Zendaya Maree Stoermer Coleman
Önceki iki seneyle kıyasladığımızda 2022 en çok sokakta olduğumuz yıl mıydı? Kesinlikle evet! İki seneyi kapanmalarla, açılmalarla, hafta sonu yasaklarıyla, “Aman hasta olmayalım!” kaygılarıyla geçirdik. Pek de sokağa ilişik değildik yani, koptuk. Sokakta, restoranlarda, barlarda olamamak bir şehrin ruhunu en kötü etkileyen şey. Örneğin Stockholm’ü sokaklarından değil de o sokakları dolduran insanlardan dolayı sevdiğimizi gördük. Ya da uzaklara –hem de bu soğuklarda kuzeye– gitmeye hiç gerek yok. Pera’yı düşünelim. O bomboş, ruhsuz, hiçbir tanıdık görülmeyen Meşrutiyet Caddesi’nde pandemiye kadar maskeli balolara katılırken, bir anda medikal maskelerle kaldırımda tepkisiz bulduk kendimizi. Tadımız kaçsın diye anlatmıyorum, sokak modasını nasıl ilhamsız bıraktığımızı hatırlatıyorum. Sokak modası; tasarım stüdyolarında, moda atölyelerinde, hatta daha dramatik betimlemek istersek “kapalı kapılar ardında” üretilen moda anlayışının değişmesinden doğdu. Sokaktan ilham alan, sokaktan çıkan, sokakla beslenen ve değişen bir moda anlayışı yani. Konuya biraz romantik yaklaşırsak, “sokağın moda dünyasında demokratize oluşu” da diyebiliriz . Ama “gerçekçi sokakçı”lara göre zaten güne başladığın, o şehrin bir parçası olduğun an sokak modasının da bir parçasısın; yani her şey çok gerçek.
Ben de gerçekçi taraftayım, o yüzden biraz taraflı bir anlatım olacak benimkisi. Kocaman siyah araçlara binip, gideceğiniz yerin tam önünde inip üç adımda kapıya ulaşıp o havalı ya da havalı olarak addedilen mekana girince tabii ki de şehrin bir parçası olmuyorsunuz. Bu hayatı yaşayanların sokak modasını besleyecek hiçbir yanı yok; onlar başka moda alanlarını besliyor. Şehrin bir parçası olmak için kaykaycı olmanıza ya da asi ve marjinal bir görünüme ihtiyacınız yok. Evden çıkın, yürüyün, keşfedin; bir kahve için, bir mağazaya uğrayın, şehrin farkına varın yeter.
Comments